SELAMUN ALEYKÜM

SİTELERİMİZE GELDİNİZ HOŞNUTLUK VERDİNİZ RABBİMİZ KABUL ETSİN

1 Ekim 2014 Çarşamba

TÜRKİYE'Yİ SUÇLAYANLAR TÜRKİYE TARİHİ OKUSUN

  TÜRKİYE'Yİ SUÇLAYANLAR TÜRKİYE TARİHİ OKUSUN
NUMAN KURTULMUŞ'TAN CEVAPLAR
Teröristler Türkiye'ye geliyor' yorumu yapanlar da oluyor. 
 Bütün bunların hepsi maalesef kötü bir kara propaganda ve dezenformasyon çalışmasıdır. Türkiye üzerinde olumsuz imajlar oluşturmak için ortaya konulan gayretlerdir. Batı ülkeleri dâhil birkaç bin mülteci ile karşı karşıya kalan ülkelerin nasıl feryat ettiğini biliyoruz. Mülteci meselesinin ne kadar zor olduğunu bilmelerine rağmen bazı çevreler Türkiye'yi buradan köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Önce 'bunlar sadece Sünni Arapları alır' denildi, sonra 'Yezidileri niye almıyorsunuz' dediler. Bundan birkaç hafta önce Türkiye'ye 36 bin yezidi giriş yaptı. Kobani bölgesinden gelenler olduğunda 'Bakın Kürtleri almayacaklar' yorumlarını yaptılar. Aldığımız görülünce de,'Türkiye bunları alıyor ama fişliyor' dezenformasyonu yapıldı. Tüm bunlar çirkin dezenformasyon çalışmalarıdır. Bu anlamda Türkiye'yi suçlayanlar önce Türkiye ve Osmanlı tarihini okusunlar.
Bu toprakların temel özelliği dünyanın neresinde mazlum, mağdur insan varsa ve yardım istiyorsa onlara yardım etmesidir. Mesela; Yemen İsyanının başladığı zor dönemlerde bile kendisinden yardım isteyen Uzakdoğu'daki Budistler için oralara Hint Seferi yapılmadı mı? İspanya'dan kaçan Endülüslü müslümanları ve Yahudileri bu topraklara kabul etmedik mi? Aynı şekilde Saddam'dan kaçan Kürtleri Türkiye ağırlamadı mı? Bunun gibi onlarca örnek verilebilir. Türkiye dediğimiz coğrafya öyle bir coğrafya ki eskiden medeniyet havzamızda kimler var idiyse onların hepsi burada...
Bunu bir övünme olarak da söylemiyoruz, bizim milletimizin sosyal genetiği bu şekildedir.Bu coğrafya bir esenlik yurdudur. Dün böyleydi, bugün de böyle, inşallah yarın da böyle olacak. Ama ufukları buna müsait olmayanlar böyle göç dalgaları karşısında her zaman 'nereden çıktı bu insanlar' demiştir, bugün de diyorlar.
Bugün IŞİD üzerine konuşanların İŞİD'in ortaya nasıl çıktığını daha iyi anlamaları lazım. Bize göre IŞİD bir sebep değil, sonuçtur. Bölgedeki siyasi şartların bu şekilde devam etmesi böyle bir örgütü ortaya çıkarmıştır. Irak'ta uygulanan katı mezhepçi politikalar, Sünnilerin siyasal sistemin bütünüyle dışına itilmiş olmaları ve Suriye'de üç yıldır devam eden devlet terörü ve bunun oluşturduğu baskı IŞİD ve benzeri örgütlerin ana rahmini oluşturdu.
İslam Dünyası son onyıllar boyunca işgaller, baskılar, çatışmalarla öylesine bir savaş, terör ve şiddet dalgası içine sokuldu ki, yüzbinlerce insan; anneler-babalar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar katledildi, genç kızlar, kadınlar tecavüze uğradı, çocuklar anasız-babasız yetim ve öksüz kaldılar, evler, tarlalar yakıldı-yıkıldı. Binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan insanlar sürgün edildi, mülteci oldu. Bu görüntünün yarattığı travmayı düşünün o yetim çocukların zihninde, bunlara şahit olan ve hala şahit olmakta devam eden gençlerin zihninde; aileleri katledilmiş, ocakları yıkılmış, ülkeleri işgal altında, her şeyleri ellerinden alınmış, şeref ve onurları çiğnenmiş… IŞID sebep değil sonuçtur derken bunu anlatmaya çalışıyorum. Bu zulmün, bu aşağılanmanın, bu toplumsal travmanın müsebbibi kim ise , IŞID'i ortaya çıkaran da odur.
IŞİD ile savaşan dünya 'Suriye'de, Irak'ta istikrarlı bir rejimi nasıl kurarız, adaleti nasıl tesisi ederiz, insanların şeref ve haysiyetini nasıl koruruz, toplumun farklı kitlelerini temsil eden yapıların; aşiretlerin/cemaatlerin mezhep ve meşreplerin ve farklı siyasal grupların siyasal katılım süreci içinde olmalarını nasıl sağlarız, bölge halklarını demokratik bir birliktelik içinde nasıl kaynaştırırız üzerine odaklansaydı bugün IŞİD sorunuyla karşı karşıya kalmamış olacaktık. Varsayalım ki IŞİD'i yarın sabah bitirdik, ancak IŞİD'i ortaya çıkaran bu sebepleri ortadan kaldırmadığımız sürece IŞİD gidecek ancak yerine başka bir yapı gelecektir. Artık çok net biliyoruz ki dünyanın neresinde bir terör örgütü varsa bu örgüt herhangi bir ülkenin/ ülkelerin istihbarat, lojistik, ekonomik ve askeri destekleri olmadan asla varlığını sürdüremez. IŞID hakkında gözden kaçırılmaması gereken bir realitede budur.
IŞİD'in arkasındaki devlet aklını da, arkasındaki destekleri ve gücü de görmemiz gerek. Nasıl oldu da bu kadar kısa bir sürede yayın organlarıyla, güçlü askeri teçhizatlarla ve yönetsel bir akılla ortaya çıktılar bunun da sorgulanması lazım. Bu kadar hızlı hareket eden, çok çabuk askeri ve siyasi cevaplar üreten bir yapıya ne zaman ve nasıl kavuştular? Bu sorular cevaplanmadan IŞID sorunu çözülemez.
Türkiye'den de IŞİD'e katılım var' diyerek bir bağlantı kurulmaya çalışılıyor 
Yurtdışından Türkiye IŞİD'e destek veriyor diye iftira atanlar önce bu örgütün içinde kaç tane Alman, Fransız, Avusturyalı, Çinli, Belçikalı, kaç Amerikalı olduğunu açıklasınlar. Bu ülkelerden katılım oldu diye bu ülkelerin IŞİD'e destek verdiği elbette iddia edilemez. Aynı şey Türkiye için de geçerlidir. Terörden yıllardır çekmiş bir ülke olarak hem kendimizi korumak, hem de bölgenin bir türbülansın içine girmesini önlemek amacıyla bu tür örgütlerinin hepsine karşı son derece uyanık olduk. IŞİD'le irtibatlı olduğu varsayılan bin kişi sınır dışı edilmiştir. 5 bine yakın kişinin ülkeye girmeleri bloke edilmiştir. İnsani yardımları yürütürken terör konusunda da çok titiz ve hassas davranan bir ülkeye karşı bu ithamlarda bulunmak haksızlıktır.
Tarihçi Braudel'in tespitinden yola çıkarak söylüyorum bunu, bizim büyük medeniyetimizin birinci yürüyüşü Hülefa-i Raşidin dönemindeki yürüyüştü, ikinci yürüyüşü Horasan Erenleri'nin önderliğinde Selçuklu-Osmanlı yürüyüşüydü. Üçüncü yürüyüşü ise inşallah Yeni Türkiye ile başlayan süreç olacaktır. Yani daha fazla demokrasi, daha fazla bütünleşme ve daha fazla özgürlükler üzerine kurulmuş bir medeniyet... İnşallah biz yeni Türkiye'nin inşasıyla birlikte, insanların dayanışma içinde olduğu, mezhebin, meşrebin, etnik kimliklerin bir çatışma alanı değil bir zenginleşme ortamı olduğu, tüm halkların güçlerinin birleştiği ve esenlik içinde bir Ortadoğu olsun istiyoruz. Biz Yeni Türkiye bizim medeniyetimizin üçüncü koşusunun ilk adımı olsun, Yeni Ortadoğu bunun ikinci adımı olsun ve inşallah bir Yeni Dünya'nın kurulması mümkün olsun diyoruz.
YOL KESEREK, OKUL YAKARAK SİYASET OLMAZ
Başından bu yana çalışmaların içinde olan birisi olarak ifade ediyorum ki; Çözüm Süreci ile ilgili çalışmaların çok büyük bir kısmı tamamlandı. Burada asıl olan siyasi iradenin çok net ve kararlı durmasıydı. Hangi provokasyon yapılırsa yapılsın, Türkiye Cumhuriyeti devleti bu kararlılığını sonuna dek sürdürecektir. Çözüm Süreci, eski canlılığıyla devam ediyor. Bu sürecin geri gitmesine her kim çalışırsa halk buna tepkisini gösterir. Kim bir katkı sunarsa da milletin teveccühüne mazhar olur.
Bugüne kadar Çözüm Süreci'ne kim bir dirhem katkıda bulunmuşsa ona teşekkür ediyoruz. Ben özellikle sürece olumlu katkısı olan HDP'li arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum. Önümüzdeki süreçlerde de HDP'lilerin sürece ciddi bir şekilde katkı sunmalarının zorunlu olduğunu düşünüyorum. Evet, son bir buçuk yıldır çok şükür ki kimse hayatını kaybetmiyor ama özellikle bazı şehirler için söylüyorum, siyasetin baskı ortamından kurtulması lazım. Zorla, baskıyla, yol keserek, araç yakarak, okul yakarak siyaset olmaz. Biz bu meselenin sahibinin başta bölgedeki Kürt halkı olmak üzere tüm Türkiye halkı olduğunu düşünüyoruz.
Biz Türkiye olarak güçlü ve kendine yeterli bir ekonomi için mücadele etmeliyiz. Kapitalist bir dünyada dostunuz olmaz, ortaklığınız olur, işbirliğiniz olur. Kimse kaşımız gözümüz için para vermiyor. Yatırım yapmıyor. Sistemin dengeleri içinde bir ilişki bu... Denge bozulduğunda ne olacak? Bizim çabamız, iç pazarı, girişimciyi, sanayiciyi, Kobileri, esnafı, köylüyü güçlü kılma çabası, orta sınıfı güçlendirme çabası.Dalgalanmalara karşı duran, direnebilen bir Türkiye çabası bu.Avrupa MB, FED ya da Japonya'nın yaptığından farkı yok yapmaya çalıştıklarımızın, her ülke kendi sıkıntıları ve dinamikleri çerçevesinde bir çözüm arıyor. Yirmi yıl öncesinin ekonomik öncelikleri farklı idi, bugün farklı, yarın da farklı olacak. Dolayısı ile günümüzde neo-liberal politikaların yol açtığı sorunlar ve krizleri, bugün tartışmamız, bunları aşmamız lazım. Yarın ne olacak, dünya nereye gidecek bunu görmek lazım. Papağan gibi cari iktisadi akımların ezberlerini tekrarlamak, iktisadi akım ve tercihleri değiştirilemez tek çözüm gören bir yobazlığa saplanmak bizi ancak felakete götürür
FİRAVUNLAŞMAYACAĞIZ, KARUNLAŞMAYACAĞIZ, BELAMLAŞMAYACAĞIZ Firavunlaşmak siyasi otorite üzerinden, kanun ve hukuk düzeni üzerinden, yönetim şekli üzerinden seçkinler ve seçkin olmayanlar, asiller ve köleler oluşturmaktır, imtiyazlı sınıflar yaratmaktır, böylece insanların yaratılıştaki eşitliğini bozmaktır. Karunlaşmak mal/mülk, para, servet kısacası ekonomi üzerinden seçkinler, imtiyazlılar yaratmak, sosyal adaleti bozarak insanlar arasında yaratılıştaki iktisadi eşitliği bozmaktır. Belamlaşmak ise bilgiyi ve bilgiye ulaşmayı tekelleştirmek, bu alanda imtiyazlar oluşturmak hassaten de dini otoriteyi ve dini bilgiyi kullanarak insanlar arasında bilgi hiyerarşisi oluşturmak ve yaratılıştaki eşitliği bozmaktır. Firavunlaşmayacağız, Karunlaşmayacağız, Belamlaşmayacağız sözünü dün söylüyordum, bugün de söylüyorum, inşallah yarın da söylemeye devam edeceğim. Bu benim imanımdır, kâinata, insana, topluma ve hayata bakışımdır. Medeniyet anlayışım budur benim…
    Paralel yapı ile ilgili olarak 'çok istiyorlarsa parti kursunlar'  Bu sözü 2009 yılında söylemiştim. Bu o zaman için söylenmiş bir tespitti ama geçen zaman bu tespitte ne kadar haklı olduğumuzu ortaya çıkardı. Bugün devleti yönetmek isteyen ve "halkın, insanların murakabesine kapalı" bir yapıya müsaade edilirse yarın öbür gün başka bir yapı çıkar o da aynı şeyi ister, yapmaya kalkışır. Bu yanıyla bu mesele sadece AK Parti'nin değil CHP'nin de MHP'nin de HDP'nin de meselesidir. Çok açık ve net söyleyelim halktan yetki almamış, halkın murakabesine kapalı hiçbir yapı devleti yönetemez, yönetmesine izin vermeyiz. 'İstiyorlarsa parti kursunlar' sözünü bu sebeple söylemiştim hala aynı şeyi söylüyorum.
Biz en başından beri bu yapıyı ikiye ayırdık. Bir tarafta samimiyetle gönül veren, dine millete hayırlı işler yapalım diye gayret eden samimi niyetli insanlar var. Bunları ayırıyoruz. Öte yanda ise cemaatin gücünü kullanarak devleti ele geçirmeye çalışan kesimler bunlarla devletin anlaşması asla mümkün olamaz. İkisi ayırt edilerek bu mücadele devam edecektir.
      Sayın Erdoğan'ın köşke çıkmış olması aramızdaki ilişkinin niteliğini değiştirmeyeceği gibi zaten sürekli bir istişare içinde de olunacaktır. Eskiden nasıl bir ilişkimiz varsa aynen devam ediyor.
      Birdenbire çok da hızlı bir gündemin içine girmiş olduk. Zaten çocukların ikisi İstanbul'da, birisi burada... Sevgi Hanım da burada üniversitede. Daha önce de çok yoğun ve maalesef bölünmüş olarak yaşıyorduk. Zaten siyasetin doğasında bunlar var. Maalesef özellikle Emir ve İsmail'in (erkek çocuk olmaları hasebiyle) rol model olarak bana ihtiyaç duydukları zamanlarda çok yanlarında olamadım. Kızım Ayşe'de dâhil, bütün yükü çok şükür başarıyla Sevgi Hanım çekti. Şimdi biraz daha uzak düşeceğiz ama çeşitli vesileler üreterek hep beraber olmaya gayret ediyoruz.
ANNEMİN HAYIR DUASINI HEP ARKAMDA HİSSEDİYORUM
Biz aynı apartmanda yaşadığımız için annem bizim neler yaşadığımızı yakinen bilir. Her gittiğimde geldiğimde mutlaka elini öpüp hayır duasını alıyorum, vedalaşmadan hiç çıkmıyorum. Hayır dualarını hep arkamda hissediyorum.
Başbakan Yardımcılığı haberini  Televizyondan öğrendim. İlk kim tebrik edenler Odada bulunan arkadaşlarımızdı. Hemen peşinden eşim ve ailem aradı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TANIŞMAK SÜNNET

Hakkımda

Fotoğrafım
https://www.facebook.com/VAHDED.HOCA SİTEMİZİ ZİYARET EDİP ÜYE OLURSANIZ ÇALIŞMALARIMIZA DESTEK VERMİŞ OLURSUNUZ ALLAH cc CÜMLE MÜMİNLERDEN RAZI OLSUN.

RESİMLERDEN

RESİMLERDEN
İYİ SEYİRLER

HARİTALAR